• Rekabet Hukuku / Yayınlarımız

  • Rekabet Hukuku Kitabı Prof. Dr. Arif Esin

    • Sayfa : 4/49
      <123456...49>

    1.1.4. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı ve Bidayet Mahkemesi

    Avrupa Toplulukları Adalet Divanı 15 adet yargıç ve onlara yardımcı olan 9 adet Savcı konumundaki Genel Avukatlardan oluşur. Genel Avukatlar, davalar ile ilişkisi olabilecek içtihatları incelemek ve ATAD'a henüz intikal etmemiş davalar üzerine uygulanacak yasal kuralları ortaya koyarak yorumlarını hazırlarlar.

    Bunun yanı sıra 1988'de bugün için 15 yargıçtan oluşan Bidayet Mahkemesi kurulmuştur. Sözkonusu mahkemenin kuruluşu Tek Senet'in 168 A maddesi doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.

    Bu mahkemelerin üyeleri Lüksemburg'da görev yapar ve Ãœye Devletler'in mutabakatıyla altı yıllık bir süre için atanırlar. Yargıçların yargı dokunulmazlığı güvence altındadır. Ancak ATAD, Genel Kurul halinde alacağı bir kararla, her hangi bir yargıcın dokunulmazlığını kaldırabilir.

    Yüce Divan, bir Ãœye Devlet'in Antlaşmalar'da öngörülen bir yükümlülüğü yerine getiremediğine karar verebilir. Ãœye Devlet bu kararın gereğini yerine getirmezse, Divan para cezası uygulanmasını kararlaştırabilir. Divan, kurumların aldığı kararların yasallığını inceleyebileceği gibi bazı tedbirlerin alınmamış olmasının Antlaşmalar'a aykırı olduğuna da karar verebilir. Yüce Divan kararlarını oybirliği ya da oyçokluğu ile alır.

    Bidayet Mahkemesi ise kişiler ve işletmeler tarafından açılan davalara bakar. Bidayet Mahkemesi, Ãœye Devletlerin başvuruları veya Komisyon'un başvurusu ile ilgili davalara bakmaya yetkili değildir.

    Bidayet Mahkemesine intikal eden ihtilaflar, Komisyon'un teşebbüslere karşı aldığı idari kararlara veya para cezalarına karşı yapılan itirazlara ilişkindir. Bidayet Mahkemesi, Komisyon'un aldığı kararları onaylayabilir veya tecil edebilir ya da cezaları iptal edebilir, artırabilir veya tenzile gidebilir. Öte yandan ATAD da ayrıca bu tür ihtilaflara bakabilir. Böyle bir durumun sözkonusu olması için, Ãœye Devletlerin ulusal yargı makamlarının nihai kararlarından önce konuyu mesele-i müstehire olarak görmeleri ve ATAD'a yollamaları gerekmektedir. Bu yönü ile ATAD, Topluluk Rekabet Hukuku'nun içtihatlar marifetiyle geliştirilmesini kayıtsız ve şartsız olarak elinde bulundurmaktadır. Ayrıca Bidayet Mahkemesi kararlarının temyizini de sonuca bağlaması bakımından nihai karar mercii konumundadır. Bidayet Mahkemesi'nin aldığı kararlar kesin kararlardır. Ancak Karar'ın bütününe değil, sadece bir bölümüne ATAD'da itiraz edilebilir.

    "Bidayet Mahkemesi'nin aldığı kararların ATAD'da temyiz edilebilmesi için aşağıdaki şartlardan bir ya da bir çoğunun oluşması gerekmektedir:

    o Bidayet Mahkemesi'nin yetkisine itiraz durumu

    o Bidayet Mahkemesi'nde vuku bulan bir usul hatasının davalının aleyhine bir gelişmeye neden olması

    o Bidayet Mahkemesi tarafından Topluluk Hukuku'nun çiğnenmiş olması" (9)

    1.2. Avrupa Topluluğu Rekabet Hukuku'nun kaynakları

    Avrupa Topluluğu Rekabet Hukuku'nun kaynağını Roma Antlaşması'nın anlaşma, uyumlu eylem ve kararlara ilişkin 85., hakim durumun kötüye kullanılmasına ilişkin 86. ve iktisadi amaçlı tekellere yönelik 90. maddeleri oluşturmaktadır. Sözkonusu maddeler Ãœye Devletlerin ulusal rekabet hukuklarına teşmil edilmiş olup, ulusal yasalarında da bulunmaktadır.

    Ayrıca Konsey ve Komisyon, Tüzükler ve Yönergeler vasıtasıyla rekabet hukukuna ilişkin genel kuralları koymaktalardır.

    Kurucu Antlaşma'nın 189 (2) maddesine göre, Tüzükler, doğrudan uygulanabilir nitelikte olup, Ãœye Devletler tarafından zorunlu olarak uygulanmak durumundalardır.

    Buna karşılık Konsey ve Komisyon'un yayımladığı yönergelerin, Ãœye Devletler tarafından doğrudan uygulanabilir niteliği yoktur. Bu yönergeler doğrultusunda her Ãœye Devlet kendi iç mevzuatını düzenlemektedir.

    Ayrıca Komisyon'un Görüşleri, Duyuruları, Tavsiyeleri, Yönetmelikleri ve İlke Kararları mevcuttur.

    Bugüne kadar Konsey temel nitelikte altı adet Tüzük yayımlamıştır. Bunlar:

    o Kurucu Antlaşma'nın 85 ve 85. maddelerinin uygulama esaslarına ilişkin 17/62 Sayılı Tüzük,

    o Grup Muafiyetlere ilişkin Komisyon'a yetki tanıyan 19/65, 2821/71 ve 1534/91 Sayılı Tüzükler,

    o Teşebbüslerarası Yoğunlaşma İşlemlerinin Denetlenmesi Hakkında 4064/89 Sayılı Tüzük ve ilgili Tüzüğü değiştiren 1310/97 Sayılı Tüzük.

    Bunların dışında Konsey'in tarım sektörüne yönelik 26/62 ve 49/62 Sayılı; 1017/68, 1629/69, 1630/29, 4056/86, 4260/88, 479/92, 870/95, 3975/87 ve 3976/87 Sayılı Tüzükler'i de mevcuttur.

    Buna karşılık Konsey, bugüne kadar Rekabet Hukuku alanında hiçbir Yönerge yayımlamamıştır.

    Komisyon ise; kararları, yönergeleri ve görüşleri ile esas itibariyle Topluluk Rekabet Politikası'na yön vermektedir. Komisyon'un;

    o Kararları, muhattapları tarafından uygulanmak zorundadır. Bu Kararlar, Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesi'nde (ATRG) yayımlanır;

    o Tüzükleri, 17/62 Sayılı Tüzük'ün 19. maddesi doğrultusunda Komisyon'a bildirimde bulunulan anlaşmaların bir özetinin ATRG'nde yayımlanması ve üçüncü kişilerin görüşlerine açılması için kullandığı bir araçtır. Ayrıca Komisyon, teşebbüsleri rekabete ilişkin çeşitli konularında aydınlatan Duyurular yayımlar. Bunlar yayımlanmış olan Tüzüklerin uygulama esaslarını anlatmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, Tek Elden Dağıtım ve Tek Elden Satın Alma Anlaşmalarına ilişkin 1983/83 (ATRG L 173, 1983) ve 1984/83 (ATRG L 173, 1983) Sayılı Tüzüklerinin uygulama esasları üzerine 84/C 101/02 (ATRG, C 111, 1984) Sayılı Duyuru örnek olarak gösterilebilir.

    Yukarıda sıralanan kaynaklara ilave olarak, Topluluk Rekabet Hukuku'nun ana kaynağını oluşturan ATAD ve Bidayet Mahkemesi Kararları büyük önemi haizdir. Bu Kararlar vasıtasıyla Topluluk Rekabet Hukuku'nun yorumlanması mümkün olabilmektedir. Bidayet Mahkemesi kararları sonucu Rekabet Hukuku'na ilişkin ihtilaflar kesin karara bağlanırken; ATAD ile de bu kararların temyizen incelenmesi ve ulusal yargı organlarının ön-görüş istemeleri sağlanabilmektedir.

    Gerek ATAD, gerekse Bidayet Mahkemesi celselerine Savcılar katılırlar ve gerekçeli iddianameleri hazırlarlar; gerekçeli iddianamelerinde konu ile ilgili hukuki gerekçeleri sıralar ve tüm içtihatlardan yararlanırlar. Bu bakımdan ilgili konu üzerine mevcut içtihatların mükemmel bir özetini elde etmek mümkün olabilmektedir.

    Son olarak, Topluluk Rekabet Hukuku kaynakları kapsamında Ãœye Ãœlke ulusal mevzuatlarının ve içtihatlarının Topluluk rekabet kuralları ile ilişkisine bakıldığında; Kurucu Antlaşma'nın tüm Topluluk sınırları içerisinde bağımsız bir hukuk düzeni oluşturduğu ve bu düzene Ãœye Devletlerin uyma zorunluluğu getirildiği görülmektedir. Bu durumda da ulusal mevzuatlar ve içtihatların Topluluk Rekabet Hukuku ve içtihatları hilafına gelişmesi mümkün değildir. Böyle bir durumun ortaya çıkması halinde Topluluk içtihatları geçerli kılınmıştır.

    Öte yandan 85 ve 86. maddelerin uygulanması için Ãœye Ãœlkeler arasında ticaretin etkilenmesi gerekmektedir. Bu durumda da ulusal mevzuatlar ve Topluluk mevzuatının arasında bir yetki kesişmesi söz konusu olmaktadır. Böyle bir yetki kesişmesi durumunda ise üç temel esasa dikkat etmek gerekmektedir:

    "o Ulusal mevzuatların Topluluk mevzuatının tam ve aynen uygulanmasına halel getirmeyecek bir uygulama olması gerekmektedir. Bu durum hasıl olduğunda ulusal mevzuat geçerli kılınır". (10)

    "o 85 (1) maddesinde yasaklanan anlaşma, karar ve eylemlerin, 85 (3) kapsamında Grup Muafiyetler içerisinde yer almaması durumunda, ulusal mevzuatların bu türde anlaşma, karar ve eylemlere izin vermesi halinde Topluluk mevzuatı geçerli kılınır". (11)

    o 85 (1) kapsamında yasaklanmış anlaşma, karar ve eylemlerin 85 (3) marifetiyle Grup Muafiyet kapsamında veya Komisyon tarafından Bireysel Muafiyete mahzar eylenmesi durumunda, ulusal mevzuatlar bu muafiyeti mümkün kılmasa dahi, muafiyet geçerlidir.

    Buna karşılık "Ulusal Rekabet Kurulları, 85 (3) kapsamındaki muafiyetleri kabul etme hakkına sahiptirler. Öte yandan Komisyon'un soruşturma konusu yapmadığı Bireysel Muafiyetler'e ilişkin ihtilaflarda Ulusal Rekabet Kurumları tetkikte bulunabilirler ve bu arada meselenin Komisyon'a itikali sözkonusu olmuş ise Ulusal Kurumlar'ın yetkisizlik kararı alması gerekmemektedir. Nitekim BRT Kararı'nda (12) bu durum Yüce Divan tarafından karara bağlanmıştır". (13)

    Sonuç olarak Avrupa Birliği üyesi bir çok ülkede, rekabet kurallarını düzenleyen milli mevzuatların Roma Antlaşması içerisindeki muadil hükümlerden çok daha önce düzenlenmiş olması, doğal olarak, her iki hukuk kaynağının birlikte mütalaa edilmesini sağlamaya yönelik prensiplerin belirlenmesi gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Her iki hukuk kaynağının gerek önceliklerinin tespiti gerekse de yaptırım güçlerinin belirlenmesi doğrultusunda bir çok yorum ortaya atılmış ve uzun yıllar tartışılmıştır.

    Mevcut durumda, milli rekabet hukukları ve Topluluk Rekabet Hukuku'nun yaptırım güçleri ve uygulama alanlarını sorgulayan üç ana prensip üzerinde durulmaktadır.

    Birinci ve tartışmaya açık olmayan prensip "hukukun bütünlüğü" veya başka bir deyişle Topluluk Hukuku'nun doğrudan uygulanabilirliği ilkesine dayanmaktadır.

    Buna göre, Kurucu Antlaşma içerisinde vazedilen rekabet kuralları milli rekabet mevzuatlarını tamamlayıcı niteliktelerdir ve iç hukukun Topluluk Hukuku'na karşı hükümler içermesi mümkün değildir. Bu bağlamda, Antlaşma'nın 85 ve 86. maddeleri, teşebbüslere, bu maddeler kapsamındaki hak ve hükümlülüklerinin hem milli kurumlar hem de Topluluk'taki kurumlar nezdinde yargıya tabi olabilme serbestisi ve eşitliğini tanımaktadır.

    Tartışmaya daha açık olan ikinci prensip ise; Topluluk Hukuku ve milli hukukun kümülatif uygulanması ilkesine dayanmaktadır. Bu prensip Topluluk hukuku ile milli hukuk arasında uygulama üstünlüğü olmadığını, bir hukuktaki hükmün diğerindeki bir hükmü geçersiz kılmasının mümkün olmadığını ve dolayısıyla her iki hukukun da karşılıklı uygulama şartlarının kümülatif olarak yerine getirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

    Gerçekten de, milli mevzuatlar 85. ve 86. maddelerin kapsamına giren bazı durumlarda etkisiz kalabiliyordu. Özellikle Ãœye Ãœlkeler arasındaki ticareti etkileyecek boyuttaki ihlallerin önüne geçmekte sadece milli hukukun müeyyideleri yetersiz kalıyordu. Ancak böyle bir kümülatif uygulama durumunda da, bir ihlalin hem Topluluk makamlarınca hem de milli makamlarca yürütülen paralel soruşturmalara tabi olması neticesinde caydırıcı mekanizmaların rekabeti engelleyici konuma girmesi sözkonusu olabilmektedir. Nitekim, Almanya'da faaliyet gösteren renklendirici madde üreticisi yedi firma, fiyat belirlemeye yönelik uyumlu eylem içerisine girdikleri gerekçesiyle Bundeskartellamt tarafından mahkum edilirken, bu firmaların dördü de aynı gerekçeyle Komisyon tarafından mahkum edilmiştir. (14)

    Sonuç itibariyle her iki hukuk kaynağının kümülatif olarak uygulanması ilkesi mevcut yürürlükteki Topluluk Mevzuatı'na uymamaktadır. Zira Topluluk, birleşme ve devralmaların kontrolüne ilişkin 21 Aralık 1989 tarihinde yayımlamış olduğu ve Eylül 1990 yılında yürürlüğe giren Tüzük'de Topluluk boyutu kavramını ortaya koyarak her iki hukukun yetki alanlarını belli kriterlere dayandırarak kesin olarak ayırmıştır.

    Üçüncü ve son prensip ise ihtilaf halinde Topluluk hukukunun üstünlüğünün kabulü ilkesine dayanmaktadır. Uluslararası Antlaşmaların -ki Roma Antlaşması da böyle bir antlaşmadır- iç hukuka karşı üstünlüğüne, ilk defa Costa k. ENEL vakasında (15) Yüce Divan tarafından değinilmiştir. Diğer taraftan, böyle bir üstünlüğün sadece Roma Antlaşması hükümlerini kapsadığı ve bu Antlaşma vasıtasıyla oluşan hukuğu kapsamadığı yönünde de görüşler mevcuttur.

    Her ne kadar yukarıda değinilen prensiplerin zamanında tutarlı yönleri olmuş olsa da, zaman içerisinde, mevcut milli ve Topluluk mevzuatları çerçevesinde oluşan içtihatlar, sözkonusu tartışmaların aslında sonuca bir etkisinin olmadığını göstermiştir. Çünkü Topluluk Rekabet Hukuku daima milli yasaların önünde gelmektedir.

      Sayfa : 4/49
      <123456...49>