Türkiye Cumhuriyeti, Roma Antlaşması'nın 85, 86 ve 90. maddelerine "yapı itibariyle" uyumlu bir rekabet kanununu diğer AB üye
ülkeleriyle benzer bir çerçevede milli mevzuatına aktarmıştır. rnrn rnrnTürkiye'nin, gerek 6 Mart 1995 tarihli ve 1/95 sayılı 36.
Dönem Ortaklık Konseyi Kararı'nın 32, 33 ve 39 maddeleri ile ikincil rekabet mevzuatını kabul etme vasıtasıyla AT içtihat hukuku
ve muafiyet rejimini Türkiye'de geçerli kılmış olması, gerekse de Topluluk Rekabet Hukuku'na uyum kapsamında 4054 sayılı Rekabetin
Korunması Hakkında Kanun'u yürürlüğe koymuş olması, sözkonusu mevzuatların, uygulama alanlarının farklı yapıları gözardı edilerek
bire bir aktarılması (ithal edilmesi) gerektiği anlamını taşımamaktadır. Böyle bir uygulama "mevzuat uyumu" kavramına da ters
düşecektir. rnrn rnrnAvrupa Birliği'ne üye ülkeler "Topluluk Boyutu"na ulaşmayan rekabeti engelleyici veya kısıtlayıcı ihlalleri
kendi milli kurumları vasıtasıyla tespit etmekte ve çeşitli cezai müeyyideler uygulamaktadırlar. Çok doğaldır ki her Üye Ülke
kendi rekabet mevzuatını Kurucu Antlaşma'daki rekabete ilişkin hükümlerle belirlenmiş çerçevede oluşturmaktadır. Hatta, Topluluk
Rekabet Mevzuatı'nın, üye ülkelerin kendi ticari ahlak ve alışkanlıklarını yansıtan rekabet mevzuatlarının asgari müştereklerinden
ortaya çıktığını söylemek daha doğru olur. Bu durumda da, Almanya, Fransa gibi köklü rekabet yasalarına sahip Üye Ülkeler ortaya
çıkan ortak Topluluk mevzuatına kendi mevzuatlarını uyumlaştırmış veya İtalya gibi rekabet mevzuatı bulunmayan ülkeler de,
Topluluk mevzuatını örnek alarak yepyeni bir milli mevzuat ortaya çıkartmışlardır. rnrn rnrnTürkiye'de bu doğrultuda rekabet
mevzuatını oluşturmakta olup soruşturma prosedürlerini, para cezalarını ve muafiyet uygulamalarını kendi hukuki ve iktisadi
yapısına göre şekillendirmektedir.