Son yapılan araştırmalar Türk toplumunun yüzde 60 oranındaki bölümü Avrupa Birliği üyeliğinden yana olduğunu beyan etmiş. 1987 de
bu oran yüzde 76 idi. Bu gerilemeye rağmen esas mesele Türk ve Avrupalı ailelerin bir arada yaşamaya ne kadar hazır olduklarının
bilinmesidir. Çünkü siyasetçilerin birleşmesi halkın birleşmesi anlamını taşımamaktadır.rnAB ile ilk resmi ilişkimizin üzerinden
tam 40 yıl geçti. 1959 yılında başlayan bu süreç; 1963'te Ankara Anlaşması, 1970'te Katma Protokol, 1987'de tam üyelik başvurusu
ve 1995'te Gümrük Birliği Kararı ile son aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar genelde ekonomik
düzenlemede olmuştur. Tam üyelik aslında salt ekonomik bir birlik olmayıp ekonomiyi de içine alan siyasal toplumsal bir
bütünleşmedir. Bu bütünleşmenin ekonomik tarafını, Gümrük Birliği'ni, sektörler bazında analiz ve uyum güçlüğü, hukuk mevzuatına
uyumlaştırma gibi konular için çalışmalar bitmek üzeredir. Ancak sosyal planlamamız hazır mı Bu tartışılır. Din, kültür ve gelenek
gibi temel unsurlarla beraber bir yığın farklılıkları bulunan 370 milyon insanla beraber yaşamaya, bütünleşmeye ve kader birliği
yapmaya ne kadar hazırız bu da tartışılır.rnToplumsal bütünleşmeyi en küçük sosyal birim olan aile bazında ele almakta yarar
vardır. Türk ailesi ile AB ailesinin bir arada yaşamasının ne gibi sonuçlar doğuracağı, birbirlerini ne yönde ve hangi alanda
etkileyecekleri, tepkilerin, çatışmaların ve anlaşmaların hangi düzeyde gerçekleşeceği tam üyelik açısından büyük önem arzetmekte
ve bu ülkede yaşayan her bireyi yakından ilgilendirmektedir. Özellikle bu konularla ilgili, temeli olan ve tutarlı politikalar
geliştirmek gereklidir.rnAilenin en önemli krakteristik özelliği evrensel olmasıdır. AB ülkelerinde aile politikasına genel olarak
iki tür yaklaşım mevcuttur. Bunlar; açık olarak aile politikası izleyen aile politikası terimi siyasi literatüre girmiş,
kurumsallaşmış ve sorumlu bakanları atanmış olan ülkeler ve aile politikasının üstü kapalı olarak nitelendirebileceğimiz şekilde
uygulandığı ülkeler. Bu tür ülkelerde aile politikası başka isimler altında ve çeşitli bakanlıkların bünyesindeki birimler ve
gönüllü kuruluşlar tarafından yürütülmektedir. Bu politikalar da üç şekilde kurumsallaştırılmıştır. Aile işlerinden sorumlu
bakanların bulunduğu ve aile kelimesinin açık olarak belirtildiği ülkelerde aile politikası kurumsallaşmış ve gelişme dönemine
girmiştir. Fakat bu ülkelerden aile politikası içerisinde sağlık, gençlik ve kadın gibi diğer sorumlulukları da içine alanlar
bulunmaktadır. Ya da aile hizmetlerinin bir bakanın sorumluluğu altında olup bir genel müdür nezlinde yürütülen ülkeler veya aile
politikasının tespitinde ve uygulamasında bir bakanlığın veya genel müdürlüğü sorumlu olmadığı ülkeler. Topluluk ülkelerinde aile
politikası, 80'li yıllarda eskiye göre büyük bir yaygınlaşma göstermiş ve değişim meydana gelmiştir. Bunu itici gücü hedef nüfusun
değişimi olmuştur. Bu değişimin üç temel nedeni bulunmaktadır. Bunlar; hedef nüfus olarak tüm aileleri almak yerine ihtiyacı olan
ailelere yönelmek, tek ebeveynli aile gibi farklı aile yapılarının dikkati çekmesi ve bu tür ailelerin desteklenmesi yönündeki
eğilim ve aile politikaları ile yeni tanışan ülkelerde hedef olarak anılan grup, aile yerine çocuklar olmuştur.rnrnAile
politikasının açık veya üstü kapalı olarak algılanması ya da kendine özgü veya bir başka politikanın parçası olarak belirmesi
büyük ölçüde üye ülkelerin farklı olan yapıları ile ilgili olmaktadır. rnSözkonusu aile politikalarından çıkan önemli bir sonuçta;
ailenin politika üretmenin bir objesi olarak yeniden önem kazanmasıdır. Değişen demografik yapı da ailenin değişimini
zorlamaktadır.Buna göre ortalama yaşama süresinin artması, gayrimeşru çocukların gittikçe artması ve doğum oranının yaklaşık %25
gibi önemli bir orana yükselmesi ve yüksek boşanma oranları ve bunun sonucu olarak tek ebeveynli ailelerin artmasıdır.