Türkiye'de devletin ekonomideki yeri malum; ekonominin % 30 kadarı devletin elinde. Üstelik devlet hep kilit sektörlerde faaliyet
gösteriyor. Devletin elinde kamu ihaleleri gibi muazzam bir güç var; sırtını buraya dayayanların bir daha sırtları yere gelmiyor.
Devlet eliyle üretilen mal ve hizmetlerde ise verimliliğin olmadığı biliniyor, bu yüzden devlet büyük bir özelleştirme kampanyası
içine girdi ancak bir türlü istenen sonuca tam olarak ulaşılamıyor. Tam bu saydığımız noktalarda rekabetin tesis edilmesi konusu
odakta bulunuyor. Rekabet Kurumu da zaten özelleştirmelerde onay veren bir kurum, yani özelleştirilme işleminde rekabetin bozulup
bozulmayacağını denetlemekle sorumlu. Özelleştirilecek olan firmaların çoğunlukla tekel konumunda bulundukları gözönüne
alındığında ise bu yetkinin önemi ortaya çıkıyor. Bu firmaların tekel olmasının altında faaliyet gösterdikleri sektörlerin özel
sektörün karlı bulmadığı dolayısıyla devletin ister istemez yatırım yapmak zorunda kaldığı yüksek maliyetli alanlar olması
yatıyor. Özelleştirmeler dışında da devletin hali hazırda elinde bulundurduğu ve yakın gelecekte elinde bulundurmaya devam edeceği
kimi işletmelerin karlılığının, rekabet ortamına ne derece uyum sağladıklarının, rekabet kurallarına ne derece riayet ettiklerinin
Rekabet Kurumu tarafından iyi değerlendirilmesi gerekir. rnBurada belirtmek gerekir ki kamu teşebbüslerinin de kamunun yararını
düşünerek rasyonel ve hukuka uygun kararlar alması gerekir. Bugün devlet yararına elde edilen cüzzi miktarlardaki karlar uzun
vadede düşünüldüğünde devletin hesap hanesine zarar olarak yazılacaktır çünkü bir ekonominin sağlıklı işlemesinin temel
koşullarından olan rekabetin sağlanması ilkesi yerine getirilmemiş olacaktır. rnDevletin bugün kendi teşebbüslerini, kurumlarını
kayırması ile elde ettiği küçük gelirler tam rekabetin sağlanması durumunda elde edilebilecek gelirler yanında önemsiz kalacaktır.