Son günlerde Komisyon'un 2004 Türkiye Raporu ve Fransa'nın tutumu tartışmaları Avrupalı'nın kimliği tartışmasını da beraberinde
getirdi. Avrupalı'nın kim olduğunun bilinmesinde fayda vardır. Yoksa maalesef Avrupalı ile Fransız karışıyor.rnAvrupa Birliği'ni
oluşturan ülkelerin toplumsal yapılarının iki değişik yönde ilerlemiş olduğu ileri sürülebilir. Bu yönlerden ilki savaş esnasında
yıkılan Avrupa'nın ABD'nin desteğiyle ekonomik ve toplumsal olarak kendini toparlaması ve bu süreç içerisinde bir bütünleşme
eğilimine girmesidir. 50'li yıllarda başlayıp 60'lı yıllarda devam eden bu sürecin en büyük özelliği, tek tek Avrupa ülkelerinin
kendi özgün toplumsal yapılarının çözülmesi ve herbirinin adeta bir küçük Amerika olma yolunda ilerlemesi olmuştur.rnKitle
tüketiminin yaygınlaşması, refah toplumunun yerleşmesi, üretim sürecinin merkezileşmesi ve yoğunlaşması, vb. olgular bütün
sanayileşmiş ülkeler arasında öylesine bir benzeşmeyi getirmişti ki, artık tek tek ulusların özelliklerinden bahsetmek yerine
dünyayı "modern" ve "geleneksel" olarak iki ayrı standart yapı olarak değerlendirmek daha yaygın hale gelmişti.rnAvrupa'nın almış
olduğu ikinci yön ise, toplumsal yapının tek boyutlu oluşumuna 1960'lı yılların sonlarında ve 70'lerde duyulan tepkilerin 80'li
yıllardan başlayarak teknolojik devrimlerle birleşerek oluşturduğu dönüşümler tarafından şekillenmesidir. rn50'li yıllardan
başlayan sürecin hem devamı, hem de alternatifi olan bu ikinci eğilim, 80'li yıllardan itibaren Avrupa'nın değişik kültürler,
değişik yaşam biçimleri ve yöresel farklılıklara dayanan değişik üretim tarzlarının post-endüstriyel teknolojiyle bir arada ona
eklemlenerek yaşayabildiği bir mekan olmasına yol açmıştır.rnDış politika, zayıflayan ulus devletlerin egemenliği içerisinde de
zayıflamaya başlamış, bunların değişik yapıları bütünleştirici etkisi giderek azalmış, post-modern toplumların özelliklerinden
olarak sözü edilen decentralisation ya da excentrisation olayları gitgide Avrupa toplumlarında yaygınlaşmıştır.rnDüzenli,
yeknesak, oturmuş büyük Avrupa Metropolleri, yerlerini değişik kültür ve alt-kültürlerin birarada yaşadığı, düzensiz, kozmopolit,
büyük şehircilik problemleriyle karşı karşıya kalmış Megapollere bırakmaya başlamışlardır. Öte yandan kendi içine kapalı, uzun
yıllar değişimlere direnen küçük yerel yapıların ise yüksek teknolojilerle bütünleşmeye doğru yöneldiklerini bir çok yerde
rahatlıkla görebiliriz. Modern yaşam tarzına "alternatif" olduğu ileri sürülen eski ya da yeni yaşam tarzları, sistemin içerisinde
kendilerine bir yer tutmaya ve kendi tüketim kalıplarını geliştirebilmek için kendi alt-kültürlerini yayabilmeye yönelmişlerdir.
Bölgelere dayanan eski diller yeniden canlandırılmış ve bu da özellikle genç nesiller tarafından sahiplenilmiştir. rnModern yaşam
tarzına "alternatif" olduğu ileri sürülen eski ya da yeni yaşam tarzları, sistemin içerisinde kendilerine bir yer tutmaya ve kendi
tüketim kalıplarını geliştirebilmek için kendi alt-kültürlerini yayabilmeye yönelmişlerdir. Bölgelere dayanan eski diller yeniden
canlandırılmış ve bu da özellikle genç nesiller tarafından sahiplenilmiştir. rnEn yeni teknolojiler en ilkel teknolojilerle
eklemlenebilmeye başlamış, en ileri bilgisayar sistemleriyle çalışan ve tasarımlarını bunlarla gerçekleştiren tasarımcılar, üretim
sürecini el emeğine dayanan terzi ve atölyelere bırakabilecek duruma gelmişlerdir. Kısaca, özetleyecek olursak, kırlar
şehirleşmeye, şehirlerse kırlaşmaya yüz tutmuştur.rnBöylece, sürecin bu iki yönlü gelişimi, daha önceleri egemen ulus devletlerin
bağımsız politikalarıyla belirlenen ulusal kimliklerin belli bir kriz sürecine girmelerine yol açmıştır. Modernleşme ve iktisadi
faaliyetlerin trans-nasyonel bir boyut alarak belli merkezlerde yoğunlaşması Avrupa'da bulunan tek tek ulus devletlerin iktisadi
ve teknolojik egemenliğini sınırlamış, öte yandan post-modernleşme adını verilen toplumsal dönüşümlerde ulus-devlet fikrinin
dayandığı birleştirici ve bütünleştirici ideoloji olan aydınlanma ve hümanist kültür değerlerinin yerlerini hedonist, modaya göre
değişen, bireyci değerlere bırakmalarına neden olmuştur. Bu durum ise dayanıksız kalan kitlelerin yüksek teknoloji ve
mass-media'nın denetimi altına girmelerine neden olarak, bir kimlik krizine yol açmıştır.