Özerk İdari Otoriteler diğer adıyla bağımsız kurullar Türkiye'de radyo ve televizyon yayıncılığı, telekomünikasyon, bilgi edinme
özgürlüğü ve benzeri alanlarda temel hak ve özgürlüklerin korunması, kullanılması ve denetlenmesi ile rekabetin korunması, enerji,
telekomünükasyon ve bankacılık, para ve sermaye piyasaları, kamu alımları, sigortacılık, vb. sektör ve alanların düzenlenmesi ve
denetlenmesi ve yönlendirilmesiyle görevli idari ve mali özerkliği haiz otoritelerden meydana gelmektedir. Bunlara üst kurullar da
denilmektedir.rnrnBu otoritelerin asıl kuruluş amacı, Hükümet'in tarafsız olamayacağı alanlarda kamu hak ve özgürlüklerini
korumaya yönelik olsadır. rnrnBu otoritelerin en büyük özelliği idari ve mali özerkliği haiz olup özel kanunlarla
kurulmaktadırlar. Avrupa ve Türkiye'de bu otoritelerin ortaya çıkışlarında ortak bir durum gözetilmektedir: Özelleştirme
uygulamalarının başlatılması.rnrnÖte yandan, devletçi politikaların yerini düzenlenmiş piyasa ekonomisinin almasıyla bu
otoritelerin sayıları artmış, ekonomideki etkinlikleri ve gelişimleri hızlanmıştır. Bu otoritelerin kuruluşları, bize açıkça
siyasal iktidarın ancak bağımsız otoriteler tarafından denetim altına alınabileceğini göstermektedir.rn rnÖzellikle Kıta
Avrupa'sında rekabetin korunması ve sermaye piyasaları gibi ekonomiye ilişkin alanlarda bu otoriteler 70'li yıllarda ortaya
çıkmaya başlamışlardır. Anglo sakson sistemlerde, bu ülkelerin idare ve hukuk sistemlerine uygun olarak, bu kuruluşlar çok daha
eski yıllarda ortaya çıkmışlardır. rnrnNe var ki gerek Avrupa gerekse Türkiye'de, bu otoritelerin varlığı ve artışları bir takım
sorunları da beraberinde getirmektedir. Sorunlar, en genel anlamda, bu kuruluşların, devlet yapısı içindeki konumlarına
ilişkindir.rnNitekim Türkiye'de dahil olmak üzere bu otoritelerin işleyiş ve görevleri düzenli olarak sorgulanmaya
başlanmıştır.rnrnKuruluş, üyelerinin atanması ve işleyiş kuralları açısından, bu otoritelerin toplu olarak kurulmadıkları yani her
bir otoritenin ayrı kanunla kurulması ilk sorundur.rnrnBu konuda ikinci sıkıntı, bu otoritelerin Parlamento ile olan ilişkileriyle
bağlantılıdır. Şöyle ki, bağımsız otoritelerin elllerinde bulundurduğu görev ve yetkilerin daha önceleri Bakanlıklar'a ait olması
bunların Parlamento'yla olan ilişkilerini güçleştirmektedir.rnrnNitekim, yürütme kuvvetini belirli ölçüde denetim altında
tutabilen Parlamento, bağımsız otoriteleri yani birtakım sektör ve politikaları denetlemekten yoksun kalmaktadır.rnrnSon olarak,
bu otoriteler ve politika hazırlamak ve stratejik şeçimler yapmakla yükümlü olan hükümet arasıdaki görev dağılımı sıkıntı
doğurmaya başlamıştır.rnrnBunların yanısıra, Anayasa'ya göre hükümet idareyi denetlemekle yükümlüdür. İşte bu durum bizi bağımsız
idari otoritelerin bağımsızlığını ve anayasallıklarını sorgulamaya itmektedir.rnrnÖrneğin Fransa'da Anayasa'da bu tür kurumlar
öngörülmemektedir. Anayasa Mahkemesi, 1986 yılında bu otoritelerin Anayasa'ya uygunluğunu kabul etmiştir.rnrnNe var ki Yüce
Mahkeme, bu otoritelerin düzenleyici gücünü kısıtlamıştır. Genel olarak bakıldığında, bu otoritelerin kullandığı yetkinin, yürütme
gücünün yeni bir şekli olduğu görülmektedir. Tabii, bu durumun kabul edilmesinin tek koşulu bu otoritelerin, hükümetin yetkisine
karışmamaları ve yargı denetimine tabi olmalarıdır.rnrnDiğer bir soru ise bağımsız idari otoritelerin, meşrulukları konusudur. Bu
otoritelerin meşruluğu, seçime dayanmadığı gibi tarihten de gelmemektedir. Bunların meşruluğu, aldıkları kararların uygunluğuyla
veya izledikleri metodlarla elde edilmiştir denilebilir. Bağımsız idari otoirteler, tarafsızlık, saydamlık, danışma ve hesap verme
yükümlülükleri, öngörülebilirlik gibi birtakım ilkeler doğrultusunda işlemeleri gerekmektedir.rnrnAncak bugün aldıkları kararlar
ve uygulamaları ile bu ihtiyaca cevap verdiklerini söylemek pek mümkün değildir.