Son günlerde siyasi literatürde sıkça kullanılmayan bir kavram ile yatıp kalkmaya başladık: Çoğunlukçu demokrasi.rnrnGenel olarak
demokrasiler çoğulcu özellik üzerine bina edilmiştir. Bunun anlamı şudur. Bireylerin hiçbir baskı ve etki altında kalmadan
çıkarları ve vicdanları doğrultusunda hür iradeleriyle serbest seçimler marifetiyle kendilerini yönetecek kişiler ya da siyasi
partileri seçmeleridir. Sonuç olarak bir ya da bir kaç siyasi parti üyesi serbestçe seçilmiş yasama organı içinden çıkarak yürütme
görevini üstlenirler. Bu görevin dışında kalanlar ise yasama görevlerini ifa ederken diğer bir bölümü de yürütmenin denetimini
yapar. rnrnYürütme ise kendi programını benimsememiş kişilerin de beklentilerini, ve hassasiyetlerini gözardı etmeden çoğunluğu
elde ettiği zümrenin menfaatleri doğrultusunda işlevini sürdürür. Burada esas nokta kendisi ile hemfikir olmayanların da hak ve
hürriyetlerinin güvence altında olması ve yönetimin aslında ona muhalif olanların da özgürce kendilerini ifade edebilmeleri
sağlamasıdır. İşte buna çoğulcu demokrasi denir, örneğin Fransa, İtalya, Almanya bu tür rejimlerle yönetilmektedirler. Burada
esas, bir anlamda, siyasi uzlaşı kültürünün egemen olmasıdır.rnrnÇoğunlukçu demokrasi ise çoğunluğu elde edenlerin azınlığın hak
ve duyarlılıklarına bakmaksızın kendi programlarını izlemeleri şeklindedir. Buradaki esas ise yürütmenin izlediği politikanın
beğenilmemesi durumunda yine serbest seçimler marifetiyle iktidardan indirilmesidir. O bakımdan da iktidar kendi yandaşları
dışında hiçbir konuya duyarlılık göstermez, bildiğini okur. Bunda bir sorun da yoktur, zira seçmen hiçbir partinin malı değildir.
Ancak biz buna kıta Avrupasında demokrasi demiyoruz. Bu anlayışın tam olarak eğemen olduğu ülke ABD'dir. Çoğunluğu elde etttiğiniz
zaman istediğiniz gibi yönetirsiniz, yürütmeyi beğenmeyenlerin sayısı arttıkça gelecek serbest seçimlerde o iktidar da tasfiye
olur, biter. rnrnBurada bir uzlaşı kültürü yoktur. Sınırları net bir kanun düzeni içinde hukukun yaratıcılığına başvurmadan
kurallar düzeni içerisinde yürütme ülkeyi yönetir. O nedenle de kanunlara saygı teknik bir hukuk düzenini beraberinde getirir.
Zira azınlığı gözardı ettiğiniz için çerçevesi belli sınırlar içinde hareket etmek durumundasınızdır. Aksi halde muhalif
kalanların haklarını bilmeden bile çigneyebilirsiniz. rnrnABD'de herşey mutlak çoğunluk isteğine bağlıdır. Örneğin kamunun inşaa
ettiği bir yolu mahalle sakinleri aralarında oylama yaparak kendi mülkleriymiş gibi trafiğe kapatabilirler. Buna karşı olanlar
kaderlerine razı olmak durumundadırlar. Bu somut örneğin Avrupa'da tartışılması bile sözkonusu değildir. Zira kamu yollarında
trafiğin ne şekilde düzenleneceği üzerine yetkili kurullar ve bunların bağlı olduğu bakanlıklar ya da özel idareler
mevcuttur.rnrnİşte AKP'nin kapatma davasının bazı çevrelerce anlaşılamamasının ana nedeni budur. Çoğunluğu elde etmiş bir siyasi
oluşumun siyasetten men edilmesi çoğulcu demokrasi ile uyuşurken; çoğunlukçu demokrasi ile asla uyuşmaz. Nitekim AB içerisinde
kapatmaya karşı olanların siyasi oluşumları ideolojik olarak kıta Avrupa demokrasisini çoğulculuktan çoğunlukçuluğa çevirmeye
çalışanlardır.rnrnİki rejim de demokrasidir. Bu bir tercih meselesidir. Tayyip Erdoğan ve AKP'si bu ikinci modeli seçmiştir.
Halbuki Türkiye bugüne kadar birinci model ile yönetilmiştir. İşte çatışma budur.