• Rekabet Hukuku / Yayınlarımız

  • AB İLE TAMAMLANMAKTA OLAN GÜMRÜK BİRLİĞİNİN REKABET HUKUKUNA UYUM AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ Prof. Dr. Arif Esin




  • AB İLE TAMAMLANMAKTA OLAN GÃœMRÃœK BİRLİĞİNİN REKABET HUKUKUNA UYUM AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ 



    Prof.Dr.Arif ESİN 

    Türkiye ve Avrupa Birliği arasında tamamlanmakta olan Gümrük Birliği'nin mevzuat uyumu kapsamına giren AB'nin Rekabet Hukukuna uyum, sağlıklı ve eksik rekabeti önleyici temel bir enstrümandır. 



    Türkiye, Gümrük Birliği ile Avrupa Birliği'nin tek pazarının bir parçası olma yoluna girmektedir. Böylelikle rekabet kurallarının benzer şartları taşıması doğaldır. 



    Avrupa Birliği'nin temel hedeflerinin başında üye devletlerin pazarlarının entegrasyonu gelmektedir. Ancak bazı işletmelerin mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını engelleyecek ve haksız kar amacı güden anlaşmalara yönelmeleri sözkonusu olabilmektedir. İşte Birliğin rekabet politikası, ulaşılmak istenen entegrasyon hedefinin korunmasına yönelik bir sistemdir. 



    Bu doğrultuda şirketler arasında haksız rekabete yol açan anlaşmaların neler olduğuna bakıldığında: alış veya satış fiyatlarını veya diğer ticaret koşullarını doğrudan ya da dolaylı olarak belirleyen; üretimi, pazarları teknik gelişmeyi veya yatırımları kısıtlayan veya kontrol eden; diğer ticari taraflar ile yapılan eşdeğer işlemlere farklı koşullar uygulayan ve böylelikle de onları rekabet açısından zararlı duruma sokan; sözleşmelerin akdini, nitelikleri gereği veya ticari teamüle göre bu tür sözleşmelerin konusuyla hiç bir bağlantısı olmayan ek yükümlülüklerin diğer taraflarca kabulü şartına bağlayan anlaşmalar yasaklanmıştır. 



    Bu anlaşmaların pazarda hakim durum yaratarak rekabeti bozduğu kabul edilmektedir. Ancak Topluluk hukukunda hakim durum ABD rekabet hukukunda olduğu gibi yasak değildir. Yasak olan hakim durumun kötüye kullanılmasıdır. Hakim durumun kötüye kullanılması ise belirli bir pazarda işletmenin büyük ölçüde tedarikçiler, kullanıcılar veya müşterilerden bağımsız hareket edebilmesi durumunda ortaya çıkan durum olarak tanımlanmaktadır. 



    Hakim durumun kötüye kullanılması ise üç şekilde olabilmektedir: 



    1) ayırımcılık: müşterilerine farklı koşullar uygulamak ve müşteriler arasında rekabete zarar vermek. 



    2) bir işletmeyi piyasa dışına itmeye çalışmak: düşÃ¼k fiyat uygulaması. 



    3) pazardan mümükün olduğunca çok şey elde etmeye çalışmak. 



    Durum özel kesim açısından böyle iken, kamu kuruluşları için de bu kurallar aynen geçerlidir. 



    Ancak Karar'ın pek çok uzmanın gözünden kaçan ilginç bir yönü bulunmaktadır: Türkiye, artık, hukuki bağlayıcılığıyla birlikte özelleştirme hareketine hız vermek ve bunu en geç iki yıl içerisinde de tamamlamak durumundadır. 



    Ortaklık Konseyi Kararı'nın IV. Kısım, Bölüm II-B başlığı mevzuat yakınlaştırması ile ilgili hususları karar altına almaktadır. Burada yeralan Madde 39, Roma ve Birlik Antlaşmalarının 90. Maddesine tekabül etmektedir. Sözkonusu 90. Madde, Kamu İkisadi Teşekküllerine devlet müdahalelerini yasaklamaktadır. Hatta bu işletmelerin zarar ve ziyanlarının Devlet eliyle karşılanması imkansızlaştırılmıştır. Ayrıca 1/95 Ortaklık Konseyi Kararı'nın 40. Maddesi ile bu 39. Madde birleştirildiğinde piyasada hakim duruma sahip tekel konumundaki işletmelerin mevcudiyetinin son bulması gerekmektedir. Her ne kadar, Avrupa Birliği rekabet hukuku hakim durumu yasaklamasa da bunun kötüye kullanılmasını temelden yasaklamıştır. 



    Bu durumda bir yandan devlet yardımı gören, zararı ziyanı istihdam veya siyasi kaygılar ile sineye çekilen kamu işletmelerine izin verilmezken; öte yandan bu işletmelerin tekel konumuları nedeniyle zarar ziyanını sürekli fiyat artışları marifetiyle özel sektöre, özel sektörün de nihai tüketiciye yüklemesi yukarıda anılan maddelere aykırı bir durum teşkil etmektedir. 



    Ortaklık Konseyi kararı gereğince bu Karar'ın yürürlüğe giriş 31 Aralık 1995 tarihinden itibaren bir yıl içerisinde kamu teşebbüslerinin özel ve münhasır yetkileri kaldırılırken veya Birliğin ikincil mevzuatına göre düzenlenirken, Karar'ın yürürlüğe girişinden ikinci yılın sonunda da ticari karakterli devlet tekellerinin üye devletler ve Türkiye vatandaşları arasında mevcut malların üretim ve pazarlamasına yönelik koşullar ile ilgili ayırımcılık yaratmasına son verilecektir. 



    Ayrıca da KİT'lerin mevcut yapısı Karar'ın IV. Bölümünde yer alan maddelerin hemen hemen tümüne aykırıdır. 



    Nihayet Türkiye, özelleştirme hareketini karşıt tüm çevrelere ve kurumlara rağmen başarmak durumuyla başbaşa kalmıştır. Şimdi acaba kaybedilen zamana mı, yoksa meselenin hızla yapılma zorunluluğundan ötürü ortaya çıkacak kayıplara mı hayıflansak  



    Ancak 13 Aralık 1994 tarihinde yasalaşan 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un emrettiği Rekabet Kurumu'nun kurulamaması ve buna bağlı olarak Rekabet Kurulu'na işlevsellik kazandırılamamasına değinmek istiyorum. Rekabet Kurulu'nun kurulamaması her ne kadar mantık dışı bir oluşum gibi gözükse de, Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne AT'na uyumlu bir Gümrük Kanunu'nu yasalaştırmadan girdiği bilindiğinden, bu gelişme Komisyon çevrelerinde acı bir tebessüm ile karşılanmakta. Yazılı ve sözlü basından Rekabet Kurulu'nun oluşması Türk İşalemi tarafından önlenmekte olduğu tarzında pekçok yorum geldi. Bu yorum ve haberlere katılmak mümkün değildir. 



    Türk özel sektörü öncelikle mevcut varlığını, kamu teşebbüslerinin haksız rekabetine karşı bu kanun marifetiyle koruyabilecektir. 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'u kabul eden ve yürürlüğe girdiği günden itibaren itiraz etmeden tüm sıkıntılarına katlanan özel kesimin, Rekabet Kanunu'nu sabote ettiğini düşÃ¼nmek yersiz bir düşÃ¼ncedir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da AT mevzuatına aykırılıklar bulunmasına rağmen Türkiye'nin modern bir çehreye kavuşması için bu aykırılıkların zamanla düzeltilmesi umudu benimsenmiştir. 



    Rekabet Kurulu'na işlevsellik kazandırılamaması tamamen geçmiş Hükümetlerin kaygısızlığından kaynaklanmaktadır. Ancak yeni kurulan hükümetin gündeminin en önemli maddesi olan bu husus, resmi açıklamalardan anlaşılacağı gibi, hızla düzeltilecektir. 



    Rekabet Kurulu'na işlerlik kazandırılmasının aciliyeti, Kurulun bir an önce Ortaklık Konseyi Kararı'nın 39. maddesinde belirtildiği biçimde 4054 Sayılı yasamızın 4. maddesinden 5. madde marifetiyle bazı iş kollarına tanıyacağı özel haklardır. Bugün için mevcut duruma bakıldığında otomotiv, franchising, bira, benzin istasyonu, beyaz eşya, ilaç ve ötesinde tüm dağıtım ve pazarlama faaliyetleri yürürlükteki yasayı ihlal edici nitelikte uygulamalar yapmaktadırlar. 4054 sayılı yasayı ihlal eden bu uygulamalardan kurtulmanın yolu, bu iş kollarına tanınan haklardan istifade etmedebilmeleri için bir an önce Rekabet Kurulu'nun yayımlıyacağı tebliğlerin yürürlüğe konulmasıdır. 



    Böylelikle Rekabet Kanunumuzun 4. maddesinde tanımlanan işletmeler arası tüm uyumlu faaliyetler, başta alım ve satım fiyatlarının ana firma ya da dağıtıcı firma tarafından belirlenmesi olarak yasaklanmıştır. Ana firmaların bayilerine uyguladıkları farklı satış fiyatı ve iskonto oranları ile sene sonu performans pirimleri gibi tüm satış şartlarının eşitlenmesi ve yeniden satıcı statüsündeki bayilerinin satış koşullarına ilişkin hiç bir kısıtlama getiremeyeceklerini esas alan 4. madde, Türkiye'de yerleşmiş tüm dağıtım ve pazarlama sistemlerini alt üst edecektir. 



    Ayrıca, işletmeler arası tüm sözleşmelerin ilgili maddeye aykırılıklar taşımakta olan hükümler içermesi, sözleşmenin "yok sayılmasına" neden olacağı belirtilmiştir. 



    Topluluğun Rekabet Hukuku'na bire bir uyumlu olarak yürürlüğe girmiş bulunan 4054 sayılı Kanun'a ayrıca Toplulukta alınmış rekabete ilişkin içtihatların da ilave edilmiş olması ve Türkiye'de uygulanacak olan içtihatın, özellikle sözleşmelerin sürelerine ilişkin önemli kısıtlamalar getirdiğini göz önünde bulundurursak, aykırı hüküm taşıyan sözleşmelerin kendiliğinden fesih olması gerçeği karşısında, piyasalarda çok büyük ölçüde dalgalanmaların yaşanacağı görülmektedir. 



    Farklı sektörlere mensup onbinlerce münhasır bayiler ve depolardan meydana gelmiş olan Türkiye pazarlama ve dağıtım şebekesinin, eski sözleşmelere dayandırılmış hukuki mevcudiyetlerinin ortadan kalkması sonucunda içine gireceği kaotik ortamdan ithalatçıların yararlanacağı açıktır. Fakat bu ortamdan tüketiciler başta olmak üzere, tüm ana firmalar ve bayi ağları önemli zararlara uğrayacaklardır. 



    Rekabet Kanunumuzun dördüncü maddesinin ağır şartlarından kaynaklanan bu olumsuzlukların bertaraf edilmesi ise, takip eden beşinci maddenin sağlıklı biçimde etkin uygulanması ile mümkündür. 



    Beşinci madde, dağıtım kanallarının geliştirilmesi vasıtasıyla tüketicilere yönelik faydaların artırılması gibi önemli kamusal çıkarlara hizmet eden bayilik düzenlemelerinin önünü açmıştır. Topluluktaki düzenleme ile uyumlu olan Rekabet Kanunumuz beşinci maddenin uygulamaya alınmasıyla, Özel Dağıtım Anlaşmaları ve Özel Satın Alma Anlaşmaları marifetiyle 4. maddenin piyasa düzenlerini sarsan unsurlarından muafiyetler oluşturulacak ve otomobil, bira gibi bir dizi iş kolu için spesifik olarak tanınacak muhafiyetlerle tüketiciyi, dağıtım kanallarını ve ana sanayiyi koruyacak niteliğe kavuşturulabilecektir. 



    Beşinci maddenin uygulamaya alınması amacıyla, Dağıtım Anlaşmaları ve Satın Alma Anlaşmaları'na ilişkin tebliğler yayınlanacaktır. Doğal olarak bu tebliğler de, ana firmaların ya da dağıtım sistemindeki diğer firmaların uyumlu eylemler vasıtasıyla piyasalarda haksız rekabet ortamı yaratabilecekleri uygulamalara mani olacak bir dizi hükümlerle donatılmış olacaklardır. 



    Avrupa Topluluğu, Rekabet Kanununun işletilmesi için haklı olarak ısrarcı davranmaktadır. Ancak görünen odur ki, yasanın çalıştırılamaması AT'nin aleyhine olmaktan öteye Türk sanayinin aleyhine bir durum sergilemektedir.