Geçen hafta Avrupa Komisyonu ve Fransız Rekabet Kurumu tarafından Paris'de düzenlenen Avrupa Rekabet Konferansı'ndan Türkiye
açısından çıkartılması gereken bazı dersler var. Öncelikle bu tür organizasyonlara Türk basınından ve akademik çevrelerden ve en
önemlisi tüketici ve rekabeti koruma derneklerinden etkin katılım gerekiyor. Dünya'ya kapalı Türkiye için bu mesele diğer
konularda olduğu gibi rekabet alanında da geçerli.rnrnKomisyon'un rekabetten sorumlu komiseri Monti'nin 1999 yılına ilişkin
raporunda ilginç bir husus yer alıyordu. Komiser tüketicileri ve onların örgütlü kuruluşlarını rekabet ihlallerini ihbar etmeye
çağırıyordu. Bu çağrıyı biraz garipsemiştim. Bu işten anlayan anlamayan kağıda kaleme sarılıp aklına geleni Rekabet Otoritesi'ne
yazarsa bu işin sonu nereye varır diye düşünmüştüm. Halbuki Komisyon yayımladığı tanıtım broşüründe ulusal otoritelere ve
Komisyon'a ne şekilde şikayette bulunulacağını gösterir mektup örnekleri yayımlıyor.rnrnMonti'nin şirketlerin artık uyandıkları ve
birbirlerini şikayet etmekten kaçındıkları ve şikayetleşmeme konusunda aralarında anlaştıklarını belirtiyor ve tüketici
derneklerinden ihlalleri bildirmelerini istiyor. Bu çerçevede de Avrupa Birliği'nin dönem başkanlığını yapan ülkede bir konferans
düzenleniyor. Bunlardan ilki Lizon'da yapıldı, şimdi Paris'de ve gelecek konferans ise gelecek dönem başkanı İsveç'in başkenti
Stokholm'de yapılacak. Bu konferanslar ile sivil toplum kurumları bilgilendiriliyor ve rekabet ihlallerini takip etmeye
çağrılıyor. Bu durumda da Rekabet Kurulu'nun bu örnekten hareket ederek Türkiye'deki uygulamalarını sivil toplum örgütlerine
anlatacak çalışmalara girişmesi gerekiyor.