Avrupa Birliği üyesi bir çok ülkede, rekabet kurallarını düzenleyen milli mevzuatların Roma Antlaşması içerisindeki muadil
hükümlerden çok daha önce düzenlenmiş olması, doğal olarak, her iki hukuk kaynağının birlikte mütalaa edilmesini sağlamaya yönelik
prensiplerin belirlenmesi gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Her iki hukuk kaynağının gerek önceliklerinin tespiti gerekse
de yaptırım güçlerinin belirlenmesi doğrultusunda bir çok yorum ortaya atılmış ve uzun yıllar tartışılmıştır. rnrn rnrnMevcut
durumda, Milli rekabet hukukları ve Topluluk rekabet hukukunun yaptırım güçleri ve uygulama alanlarını sorgulayan üç ana prensip
üzerinde durulmaktadır. rnrn rnrnBirinci prensip "hukukun bütünlüğü" veya başka bir deyişle Topluluk hukukunun doğrudan
uygulanabilirliği ilkesine dayanmaktadır. rnrn rnrnBuna göre, Kurucu Antlaşma içerisinde vazedilen rekabet kuralları milli
rekabet mevzuatlarını tamamlayıcı niteliktelerdir ve iç hukukun Topluluk hukukuna karşı hükümler içermesi mümkün değildir. Bu
bağlamda, Antlaşma'nın 85 ve 86. maddeleri, teşebbüslere, bu maddeler kapsamındaki hak ve hükümlülüklerinin hem milli kurumlar hem
de Topluluk'taki kurumlar nezdinde yargıya tabi olabilme serbestisi ve eşitliğini tanımaktadır. rnrn rnrnTartışmaya daha açık
olan ikinci prensip ise Topluluk hukuku ve Milli hukukun kümülatif uygulanması ilkesine dayanmaktadır. Bu prensip Topluluk
hukukuyla milli hukuk arasında uygulama üstünlüğü olmadığını, bir hukuktaki hükmün diğerindeki bir hükmü geçersiz kılmasının
mümkün olmadığını ve dolayısıyla her iki hukukun da karşılıklı uygulama şartlarının kümülatif olarak yerine getirilmesi
gerekliliğini ortaya koymaktadır. rnrn rnrnGerçekten de, milli hukuk 85. ve 86. maddelerin kapsamına giren bazı durumlarda
etkisiz kalabiliyordu. Özellikle Üye Ülkeler arasındaki ticareti etkileyecek boyuttaki ihlallerin önüne geçmekte sadece milli
hukukun müeyyideleri yetersiz kalıyordu. rnrn rnrnAncak bu durumda da, bir ihlalin hem Topluluk makamlarınca hem de milli
makamlarca yürütülen paralel soruşturmalara tabi olması ve sonuçta caydırıcı mekanizmaların rekabeti engelleyici duruma düşme
riski ortaya çıkmaktadır. Nitekim, Almanya'da faaliyet gösteren yedi renklendirici madde üreticisi firma fiyat belirlemeye yönelik
uyumlu eylem içerisine girdikleri gerekçesiyle Bundeskartellamt tarafından mahkum edilirken, bu firmaların dördü de aynı
gerekçeyle Komisyon tarafından mahkum edilmişti. rnrn rnrnSonuç itibariyle her iki hukuk kaynağının kümülatif olarak uygulanması
ilkesi mevcut yürürlükteki Topluluk Mevzuatı'na uymamaktadır. Zira Topluluk, birleşme ve devralmaların kontrolüne ilişkin 21
Aralık 1989 tarihinde yayımlamış olduğu ve Eylül 1990 yılında yürürlüğe giren tüzükte Topluluk Boyutu kavramını ortaya koyarak her
iki hukukun yetki alanlarını belli kriterlere dayandırarak kesin olarak ayırmıştır. rnrn rnrnÜçüncü ve son prensip ise ihtilaf
halinde Topluluk hukukunun üstünlüğünün kabulü ilkesine dayanmaktadır. Uluslararası Antlaşmaların -ki Roma Antlaşması da böyle bir
antlaşmadır- iç hukuka karşı üstünlüğü aslında tartışılmaz bir gerçektir. Diğer taraftan, böyle bir üstünlüğün sadece Roma
Antlaşması hükümlerini kapsadığı ve bu Antlaşma vasıtasıyla oluşan hukuğu kapsamadığı yönünde de görüşler mevcuttur. rnrn rnrnHer
ne kadar yukarıda değinilen prensiplerin zamanında tutarlı yönleri olmuş ola da, zaman içerisinde, mevcut milli ve Topluluk
mevzuatları çerçevesinde oluşan içtihatlar, sözkonusu tartışmaların aslında meşhur "yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan
çıkar" sorusuna cevap arayışları olduğunu ve Topluluk Hukuku'nun üstünlüğünün tartışılamaz olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.