Dünkü yazımızda Türkiye'nin gündemini bütün yıl boyu işgal eden ve hukuk dışı uygulamalara sahne olan havuz sisteminin Avrupa'da
bittiğine ilişkin Bir Yüksek Mahkeme kararını irdelemeye başlamıştım, bugünkü yazımızda ise kararın niteliğini ve Türkiye'ye olası
etkilerini incelmeyeceğiz. rnrnAlman Yüksek Mahkemesi, yapılan başvuru sonucu, Alman Futbol Federasyonu'nun Alman kulüplerinin
kendi sahalarında yaptıkları maçların yayın haklarını havuz sistemi yoluyla pazarlamasının kesinlikle yasadışı bir kartel
oluşturduğu kararına varmıştır. Böylelikle Yüce Mahkeme, Alman Rekabet Kurulu'nun ve Temyiz Mahkemesi'nin kararını onaylamış
bulunmaktadır. Alman Rekabet Kanunu'nun 1. bölümü, AT Kurucu Anlaşması'nın 85. (1) maddesi gibi kartelleri yasaklamaktadır. Karara
göre; Alman Futbol Federasyonu, Birinci Futbol Ligi gözönüne alındığında kulüpler bazında bir kartel oluşturmaktadır. Alman Futbol
Federasyonu Danışma Kurulu'nun Profesyonel Futbol Yönetmeliği'nin 3. Bölümü, 2 ve 6 no'lu maddeleri yoluyla, Almanya'daki yayın
haklarının pazarlanması ile ilgili rekabeti sınırlandırmaktadır. Yayın haklarının havuz sistemi yoluyla pazarlanması, kulüplerin
UEFA ve Kupa Galipleri Kupası'nda kendi evlerindeki maçların yayın haklarını bireysel olarak pazarlama şanslarını ortadan
kaldırmaktadır. Alman Yüksek Mahkemesi'ne göre kulüpler bilet satışları ve diğer mallarının satışını gerçekleştirdikleri sürece
bir teşebbüstür. Aynı şekilde kulüpler reklam anlaşmaları imzalamakta ve Alman Futbol Federasyonu'nun yayınlar ile ilgili
uygulamasından önce kendi pazarlamalarını gerçekleştirmekteydiler. Alman Federal Yüksek Mahkemesi, Alman Futbol Federasyonu'nun
Alman devletinin bir birliği olduğu ve yerel futbol birliklerinin Alman Futbol Federasyonu'nun üyeleri olduğu görüşünü
reddetmiştir. Aynı şekilde, Alman Futbol Federasyonu'nun sürekli değişen, Birinci lig kulüplerinin oluşturduğu bir kartel olmadığı
görüşü de reddedilmiştir. Mahkemenin üzerinde durduğu nokta, Alman Futbol Federasyonu'nun yayın haklarının pazarlanmasında
profesyonel kulüpler üzerinde etki ve gücü bulunmasıdır. rnrnYüce Mahkeme, takımların kendi evlerinde düzenlenen Avrupa Kupa
maçlarının film ve televizyon yayın haklarının kulüplere ait olduğu görüşündedir. Mahkemenin futbol maçlarının düzenleyicilerinin
kim olduğu konusunda kesin bir görüşü bulunmamakla birlikte, en azından kulüplerin eşdeğerde "düzenleyici" oldukları konusunda bir
yorumu bulunmaktadır. Kulüplerin, stadyumu ayarlamada, müsabaka ile ilgili diğer çalışmaları planlamada ve uygulamada
sorumlulukları bulunmaktadır. Bilet satmak, reklam almak, stadyum güvenliği ile ilgili önlemler almak bu sorumluluklar
dahilindedir. Mahkeme, bu görüşün, evsahibi kulüplerin "düzenleyici" sıfatı ile üçüncü tarafların maçları izinsiz yayınlamalarını
önleme hakları ile ilgili önceki kararlar ile uyumlu olduğunu açıklamıştır. rnrnYüce Mahkeme'nin evsahibi kulübün hakları ile
ilgili Alman Medeni Kanunu'nun (BGB) 858 ve 1004 sayılı maddelerine sürekli göndermelerde bulunması ve yukarıdaki açıklamalar
ışığında; profesyonel kulüpler kendi sahalarındaki maçların yayın haklarına sahip oldukları belirtilmektedir. rnrnAlman Yüksek
Mahkemesi, yalnızca yayın haklarının pazarlamasını gerçekleştiren Alman Futbol Federasyonu'nun UEFA ve Alman Kulüpleri ile
karşılaştırıldığında hiçbir düzenleyici görevinin bulunmadığını karara bağlamıştır. Yüksek Mahkeme ayrıca, UEFA'nın sözkonusu
yayın haklarının tek sahibi olduğu ve Alman Futbol Federasyonu'nun UEFA'dan temsil hakkı almak suretiyle yayın haklarının
pazarlamasını yaptığı görüşünü paylaşmamaktadır. Mahkeme bu kararına dayanak olarak, UEFA tüzüğünün 14. maddesinin 1. paragrafının
UEFA'nın yayın haklarına sahip olmadığını belirtmesini göstermiştir. Kulüpler, bireysel rekabetin kurallarına göre bağımsız olarak
yayın haklarının pazarlamasını yapma hakkına sahiplerdir. rnrnAlman Rekabet Kanunu'nun 1. maddesine göre kartel yasaklamalarından
muafiyet isteyen Alman Futbol Federasyonu'nun talebi ise Yüce Mahkeme tarafından reddedilmiştir. Alman Futbol Federasyonu, bu
talebini yapısal olarak kamu yararına çalışan bir kurum olmasına ve yayın haklarının satışından elde edilen gelirlerle birinci ve
ikinci ligdeki kulüpleri desteklemesine dayandırmıştır. Yüce Mahkeme bu durumu kabul etse de, bu durumun üçüncü tarafların rekabet
etme şanslarını kısıtladığı için geçersiz bulmuştur. Alman Yüksek Mahkemesi, Alman Futbol Federasyonu'na Alman Rekabet Kanunu'nun
5. bölümü 2. ve 3. maddelerine uygun olarak iktisadi getiri sağlayan verimli kartellere muafiyet tanınmasını uygun bulmamıştır,
çünkü maliyet analizi prensibine göre, havuz sistemi iktisadi getiri yerine sadece geliri arttırmaktadır. rnrnAlman Yüksek
Mahkemesi'nin aldığı nihai kararın sonucu Yüce Mahkeme, Alman Rekabet Kurumu Kararı'nın Alman Profesyonel Futbol Ligi'ne
uygulanacağını belirtmektedir. Yüksek Mahkeme kararının gerekçesinde belirttiği şekil ile Alman Futbol Federasyonu'nun
Bundesliga'nın haklarını elinde tutması artık mümkün görülmemektedir. rnrnYüksek Mahkeme'nin kararı gereği kulüpler maçlarının
yayın haklarının pazarlamasını kendileri gerçekleştirecektir. Birçok kulübün müsabakalarını pazarlama işine girecek olması,
pazarda yeniden rekabetin tesisine yol açacaktır. rnrnMesele Türkiye açısından değerlendirildiğinde; Türkiye-AT ilişkilerinde
Rekabet Hukuku konumu itibariyle Türkiye Cumhuriyeti, AET - Türkiye arasındaki Ankara Anlaşması (1963) ve Katma Protokol (1971)
ile Kurucu Roma Antlaşması'nın 85, 86 ve 90. maddelerine uyumlu bir rekabet kanununu yürürlüğe almayı taahhüt etmiştir. Ayrıca
Türkiye Cumhuriyeti, 6 Mart 1995 tarihli ve 1/95 sayılı 36. Dönem Ortaklık Konseyi Kararı'nın 39 (2-a) maddesi ile Topluluk
içtihatlarını kabul etmiştir. Böylelikle AT içtihat hukuku Türkiye'de geçerli kılınmıştır. Sonuç olarak havuz sistemine ilişkin,
Alman Yüksek Mahkemesi'nin aldığı ve Topluluk Rekabet Hukuku'na uyumlu Karar'ının Türkiye Cumhuriyeti Rekabet Kurulu'nun ilgili
konudaki araştırmasına yön gösterici olduğu kuşkusuzdur. rnrnAyrıca konu, Topluluk Komisyonu'na intikal etmiştir. Komisyon'un
alacağı karar, Alman Yüksek Mahkemesi'nin doğrultusunda olur ise ve bu yöndeki Komisyon kararını -usul ve esas bakımından
gelişmelere göre- Bidayet Mahkemeleri ya da Avrupa Toplulukları Adalet Divanı'nın bir itiraza karşılık onaylaması durumunda, artık
ilgili içtihatın Türkiye'de 1/95 OKK 39 (2-a) maddesi gereği doğrudan uygulanabilirliği sözkonusudur.