Gümrük Birliği ve Rekabet Hukuku arasındaki ilintiyi incelediğimiz dünkü yazımıza devamla, kamu teşebbüslerinin konumuna da biraz
değinmekte gerek vardır. rnrnOrtaklık Konseyi Kararı gereğince bu Karar'ın yürürlüğe giriş 31 Aralık 1995 tarihinden itibaren bir
yıl içerisinde kamu teşebbüslerinin özel ve münhasır yetkileri kaldırılırken veya Birliğin ikincil mevzuatına göre düzenlenirken,
Karar'ın yürürlüğe girişinden ikinci yılın sonunda da ticari karakterli devlet tekellerinin üye devletler ve Türkiye vatandaşları
arasında mevcut malların üretim ve pazarlamasına yönelik koşullar ile ilgili ayırımcılık yaratmasına son verilecektir. rnrnAyrıca
da KİT'lerin mevcut yapısı Karar'ın IV. Bölümünde yer alan maddelerin hemen hemen tümüne aykırıdır. rnrnNihayet Türkiye,
özelleştirme hareketini karşıt tüm çevrelere ve kurumlara rağmen başarmak durumuyla başbaşa kalmıştır. Şimdi acaba kaybedilen
zamana mı, yoksa meselenin hızla yapılma zorunluluğundan ötürü ortaya çıkacak kayıplara mı hayıflansak rnrnAncak 13 Aralık 1994
tarihinde yasalaşan 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un emrettiği Rekabet Kurumu'nun zamanında kurulamaması ve buna
bağlı olarak Rekabet Kurulu'na işlevsellik kazandırılamamasına değinmek istiyorum. Rekabet Kurulu'nun zamanında kurulamaması her
ne kadar mantık dışı bir oluşum gibi gözükse de, Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne AT'na uyumlu bir Gümrük Kanunu'nu yasalaştırmadan
girdiği bilindiğinden, bu gelişme Komisyon çevrelerinde acı bir tebessüm ile karşılanmıştır. Yazılı ve sözlü basından Rekabet
Kurulu'nun oluşması Türk İşalemi tarafından önlenmekte olduğu tarzında pekçok yorum gelmişti o günlerde. rnrnTürk özel sektörü
öncelikle mevcut varlığını, kamu teşebbüslerinin haksız rekabetine karşı bu kanun marifetiyle koruyabilecektir. 4077 Sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'u kabul eden ve yürürlüğe girdiği günden itibaren itiraz etmeden tüm sıkıntılarına katlanan
özel kesimin, Rekabet Kanunu'nu sabote ettiğini düşünmek yersiz bir düşüncedir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da AT
mevzuatına aykırılıklar bulunmasına rağmen Türkiye'nin modern bir çehreye kavuşması için bu aykırılıkların zamanla düzeltilmesi
umudu benimsenmiştir. rnrnBundan sonraki gelişmelere bakıldığında, Rekabet Kurulu'nun hızla işlerlik kazanması sonucu Kurulun bir
an önce Ortaklık Konseyi Kararı'nın 39. maddesinde belirtildiği biçimde 4054 Sayılı Kanun'un 4. maddesinden 5. madde marifetiyle
bazı faaliyetlere tanıdığı özel haklara ilişkin tebliğlerini yayımladığını görüyoruz. Bugün için mevcut duruma bakıldığında
otomotiv, elektronik, benzin istasyonu, beyaz eşya, ilaç, vb. sektörler ve ötesinde tüm dağıtım ve pazarlama faaliyetleri
yürürlükteki yasayı ihlal edici nitelikte uygulamalara sahne olmaktadır. 4054 sayılı yasayı ihlal eden bu uygulamalardan
kurtulmanın yolu, bu iş kollarına tanınan haklardan istifade ederek bir an önce Rekabet Kurulu'nun yayımladığı tebliğlere göre
düzenlemelere gidilmesidir. rnrnBöylelikle Rekabet Kanunu'muzun 4. maddesinde tanımlanan işletmeler arası tüm uyumlu faaliyetler,
başta alım ve satım fiyatlarının ana firma ya da dağıtıcı firma tarafından belirlenmesi olarak yasaklanmıştır. Ana firmaların
bayilerine uyguladıkları farklı satış fiyatı ve iskonto oranları ile sene sonu performans pirimleri gibi tüm satış şartlarının
eşitlenmesi ve yeniden satıcı statüsündeki bayilerinin satış koşullarına ilişkin hiç bir kısıtlama getiremeyeceklerini esas alan
4. madde, Türkiye'de yerleşmiş tüm dağıtım ve pazarlama sistemlerini alt üst edecektir. rnrnAyrıca, işletmeler arası tüm
sözleşmelerin ilgili maddeye aykırılıklar taşımakta olan hükümler içermesi, sözleşmenin butlan kılınmasına neden olmaktadır.
rnrnTopluluğun Rekabet Hukuku'na bire bir uyumlu olarak yürürlüğe girmiş bulunan 4054 sayılı Kanun'a ayrıca Toplulukta alınmış
rekabete ilişkin içtihatların da ilave edilmiş olması ve Türkiye'de uygulanacak olan içtihatın, özellikle sözleşmelerin sürelerine
ilişkin önemli kısıtlamalar getirdiğini göz önünde bulundurursak, aykırı hüküm taşıyan sözleşmelerin kendiliğinden fesih olması
gerçeği karşısında, piyasalarda çok büyük ölçüde dalgalanmaların yaşanabileceği düşünülmelidir. rnrnFarklı sektörlere mensup
onbinlerce münhasır bayiler ve depolardan meydana gelmiş olan Türkiye pazarlama ve dağıtım şebekesinin, eski sözleşmelere
dayandırılmış hukuki mevcudiyetlerinin ortadan kalkması sonucunda içine gireceği kaotik ortamdan ithalatçıların yararlanacağı
açıktır. Fakat bu ortamdan tüketiciler başta olmak üzere, tüm ana firmalar ve bayi ağları önemli zararlara uğrayacaklardır.
rnrnRekabet Kanunu'muzun dördüncü maddesinin ağır şartlarından kaynaklanan bu olumsuzlukların bertaraf edilmesi ise, takip eden
beşinci maddenin sağlıklı biçimde etkin uygulanması ile mümkündür. rnrnBeşinci madde, dağıtım kanallarının geliştirilmesi
vasıtasıyla tüketicilere yönelik faydaların artırılması gibi önemli kamusal çıkarlara hizmet eden bayilik düzenlemelerinin önünü
açmıştır. Topluluktaki düzenleme ile uyumlu olan Rekabet Kanunu'nun beşinci maddesinin uygulamaya alınması; örneğin, Tek Elden
Dağıtım Anlaşmaları ve Tek Elden Satın Alma Anlaşmaları marifetiyle 4. maddenin piyasa düzenlerini sarsan unsurlarından
muafiyetler oluşturulan ve otomobil gibi bazı iş kolları için spesifik olarak tanına muhafiyetler, tüketiciyi, dağıtım kanallarını
ve ana sanayiyi koruyacak niteliğe kavuşturmaktadır. rnrnAvrupa Topluluğu, Rekabet Kanunu'nun etkin işletilmesi için haklı olarak
ısrarcı davranmaktadır. Ancak görünen odur ki, yasanın etkin olarak çalışması, AT'nin yararına olmaktan öteye Türk sanayinin
yararına bir durum sergilemektedir.