Türkiye ve AB arasında tamamlanmakta olan Gümrük Birliği'nin mevzuat uyumu kapsamına giren AB'nin Rekabet Hukukuna uyum, sağlıklı
ve eksik rekabeti önleyici temel bir enstrümandır. rnrnTürkiye, Gümrük Birliği ile Avrupa Birliği'nin tek pazarının bir parçası
olma yoluna girmiştir. Böylelikle rekabet kurallarının benzer şartları taşıması doğaldır. rnrnAvrupa Birliği'nin temel
hedeflerinin başında üye devletlerin pazarlarının entegrasyonu gelmektedir. Ancak bazı işletmelerin mal ve hizmetlerin serbest
dolaşımını engelleyecek ve haksız kar amacı güden anlaşmalara yönelmeleri sözkonusu olabilmektedir. İşte Birliğin rekabet
politikası, ulaşılmak istenen entegrasyon hedefinin korunmasına yönelik bir sistemdir. rnrnBu doğrultuda teşebbüsler arasında
eksik rekabete yol açan anlaşmaların neler olduğuna bakıldığında: alış veya satış fiyatlarını veya diğer ticaret koşullarını
doğrudan ya da dolaylı olarak belirleyen; üretimi, pazarları teknik gelişmeyi veya yatırımları kısıtlayan veya kontrol eden; diğer
ticari taraflar ile yapılan eşdeğer işlemlere farklı koşullar uygulayan ve böylelikle de onları rekabet açısından zararlı duruma
sokan; sözleşmelerin akdini, nitelikleri gereği veya ticari teammüle göre bu tür sözleşmelerin konusuyla hiç bir bağlantısı
olmayan ek yükümlülüklerin diğer taraflarca kabulü şartına bağlayan anlaşmalar yasaklanmıştır. rnrnAyrıca bu tür anlaşmaların
pazarda hakim durum yaratarak rekabeti bozması da mümkündür. Ancak Türk ve Topluluk rekabet hukukunda hakim durum ABD rekabet
hukukunda olduğu gibi yasak değildir. Yasak olan hakim durumun kötüye kullanılmasıdır. Hakim durumun kötüye kullanılması ise
belirli bir pazarda işletmenin büyük ölçüde tedarikçiler, kullanıcılar veya müşterilerden bağımsız hareket edebilmesi durumunda
ortaya çıkan durum olarak tanımlanmaktadır. rnrnHakim durumun kötüye kullanılması ise üç şekilde olabilmektedir: rnrn1)
ayırımcılık: müşterilerine farklı koşullar uygulamak ve müşteriler arasında rekabete zarar vermek. rnrn2) bir işletmeyi piyasa
dışına itmeye çalışmak: düşük fiyat uygulaması. rnrn3) pazardan mümükün olduğunca çok şey elde etmeye çalışmak. rnrnDurum özel
kesim açısından böyle iken, kamu kuruluşları için de bu kurallar aynen geçerlidir. rnrnAncak 1/95 Sayılı Karar'ın pek çok uzmanın
gözünden kaçan ilginç bir yönü bulunmaktadır: Türkiye, artık, hukuki bağlayıcılığıyla birlikte özelleştirme hareketine hız vermek
ve bunu en geç iki yıl içerisinde de tamamlamak durumundadır. rnrnOrtaklık Konseyi Kararı'nın IV. Kısım, Bölüm II-B başlığı
mevzuat yakınlaştırması ile ilgili hususları karar altına almaktadır. Burada yeralan Madde 39, Roma ve Birlik Antlaşmalarının 90.
Maddesine tekabül etmektedir. Sözkonusu 90. Madde, Kamu İkisadi Teşekküllerine devlet müdahalelerini yasaklamaktadır. Hatta bu
işletmelerin zarar ve ziyanlarının Devlet eliyle karşılanması imkansızlaştırılmıştır. Ayrıca 1/95 Ortaklık Konseyi Kararı'nın 40.
Maddesi ile bu 39. Madde birleştirildiğinde piyasada hakim duruma sahip tekel konumundaki işletmelerin mevcudiyetinin son bulması
gerekmektedir. Her ne kadar, Avrupa Birliği rekabet hukuku hakim durumu yasaklamasa da bunun kötüye kullanılmasını temelden
yasaklamıştır. rnrnBu durumda bir yandan devlet yardımı gören, zararı ziyanı istihdam veya siyasi kaygılar ile sineye çekilen kamu
işletmelerine izin verilmezken; öte yandan bu işletmelerin tekel konumuları nedeniyle zarar ziyanını sürekli fiyat artışları
marifetiyle özel sektöre, özel sektörün de nihai tüketiciye yüklemesi yukarıda anılan maddelere aykırı bir durum teşkil
etmektedir.