Bugün size Türkiye ile Avrupa arasında tam üyeliğin iktisadi önemini kavrayabilmeniz ve daha sağlıklı bir kıyaslama yapabilmeniz
için bazı tespitlere yer vereceğim. Bu tespitlerime güvenebilirsiniz çünkü kaynağını Avrupa Birliği'nin beyni konumunda olan
Komisyon'un resmi duyurularından almaktadır. rnrnBilindiği gibi Türkiye'nin tam üyelik sürecinde uyması gereken ekonomik kriterler
var. Bu hususa ilişkin olarak Komisyon tarafından yayınlanan raporlardan anlaşıldığı kadarıyla Türkiye'nin ekonomik planda olduğu
kadar siyasi planda da mevcut durumunun, Komisyon'a, Türkiye'nin üyeliği gerçekleşirse karşı karşıya kalacağı kalkınma
sorunlarının orta vadede üstesinden gelebileceği kanaatini uyandırmamıştır. rnrnBurada sözü edilen orta vade zaten bizim kendimizi
Tam Üye olarak görmeyi hayal ettiğimiz süre kadar. Buradan da belki zaman tahminlerimizi daha realist bir zemine oturtmamız
gerektiği ortaya çıkıyor. rnrnBununla birlikte Komisyon, 1998 raporunda Türkiye'nin piyasa ekonomisi koşullarının çoğunu yerine
getirdiğini ve Türk ekonomisinin özellikle Gümrük Birliği çerçevesinde büyük büyüme potansiyelini ve uyum sağlama kapasitesini
kanıtladığını belirtmekte. Bu sayılan başarıların da prensipte, Türkiye'nin karşılaştığı rekabet güçlüklerinin üstesinden
gelmesini sağlayacak yaşanabilir bir piyasa ekonomisine kısa vadede kavuşmasını sağlaması gerekmekte. rnrnYukarıda bahsi geçen
Komisyon görüşünün benimsenmesinden bu yana Türkiye'deki ekonomik gelişmelerin değerlendirilmesinde Komisyon, Haziran 1993
Kopenhag Zirvesi'nin sonuçlarına dayanmaktadır ki; bunlar Avrupa Birliği'ne üyelik için başlıca şu koşulları gerektirmektedir:
yaşanabilir bir piyasa ekonomisinin varlığı ve Birlik içinde rekabet güçlüklerine ve piyasa güçlerine karşı koyabilme kapasitesi.
Görüldüğü gibi bu şartların yerine gelebilmesi için asgari olarak bir rekabet mevzuatınızın ve bir rekabet otoritenizin bulunması
gerekiyor. Bunlar Ülkemiz'de mevcut. Ancak zamanla oluşması gereken bir diğer kavram da rekabet kültürüdür. Bu da, bahsi geçen
mevzuat ve otoritenin en azından AB'nin "orta vade" olarak belirlediği bir süre boyunca başarıyla yönetilmesini gerekli
kılmaktadır.