Türkiye özelleştirme işlerinde son dönemlerde oldukça hızlı yol alıyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı mevcut yasalar dairesinde
gerekeni yapıyor. ÖİB'nin yanı sıra özelleştirme kabul edilmeyen ancak ülkemizde son iki krizin piyasalardan sildiği pekçok
şirketin de 6130 sayılı yasa ile Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu tarafından satıldığını diğer bir anlatımla devredildiğini
görüyoruz. Kamuoyu o kaça gitti bu kaça satıldı dışında medyanında yönlendirmesi ile başka bir şeyi konuşmuyor. Satılan malların
fiyatı, ödemelerin vadesi en çok ilgilenilen konular. Eğer bu iki parametrede bir gariplik yoksa bu kez de paranın kaynağı
kamuoyunun ilgi odağı oluyor. rnrnBurada sözünü ettiğim kamuoyunu yakından ilgilendiren parametreler elbetteki üzerinde önemle
durulması gereken konulardır. Zaten bu haklı merak işlerin büyük ölçüde saydam bir biçimde gelişmesine olanak tanıyor.rnrnAncak
bütün bu saydamlık arayışları, devletin zarara uğratılmama çabalarına rağmen müthiş bir konu gözden kaçıyor: Tekelleşme.
rnrnAnayasanın 167nci maddesi tekelleşmeyi yasaklıyor. Bu anlamda 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun da Rekabet
Kurulu'na bu tekelleşmeyi önleme görevini vermiş. Bununla da kalmamış bir teşebbüsün devralma marifetiyle hakim duruma gelmesini
ya da hakim durumunu güçlendirmesini yasaklamış. Hal böyleyken Kurul hiçbir kararında bu hususa dikkat etmiyor.rnrnTMSF bir an
önce satıp kurtulmaya çalışıyor, hatta bir çok vakada Rekabet Kurulu'ndan görüş dahi almıyor. Kamunun zararını bir an önce tahsil
etmeyi amaçlıyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı İMF kıskacında yapısal reformları gerçekleştireceğiz diye Kurul'un görüşünü
almasına rağmen amacı haklı olarak hedefleri tutturmak adına kim olursa olsun satayım anlayışına sahip. Burada görev Rekabet
Kurulu'na düşüyor. Ancak Kurul aman özelleştirmenin önünde engel olurum, TMSF'nin iyi fiyat bulduğu adamı kaçırtırım kaygısı ile
her şeyi seyrediyor ya da demoklesin kılıcı misali üst kurullara ilişkin çerçeve yasa TBMM'ne sevk edilir korkusu ile
tekelleşmenin üzerine gidemiyor.rnrnİşte bakınız son örneklerini geçen haftalarda yaşadık. Medyada bir çok kanal, radyo, vb yazılı
ve görsel yayın organları finans ve medya gruplarına satılıyor. Bu gruplar medyanın her alanında hakim durumdadırlar. Bu bilmeyen
medyacı yoktur. Ancak yine bu gruplar sözkonusu güce içsel büyüme ile ulaşmıştır. O bakımdan yasalara aykırı bir durumu yoktur
(ABD'de olsa şirketler parçalanır, Kıta Avrupası kartel hukukunda bu tür bir düzenleme yoktur). Ancak bu gücünü kötüye kullanırsa
hakkında şikayet üzerine ya da re'sen Rekabet Kurulu soruşturma açar. Fakat burada mesele bir grubunun tekel olması meselesi
değildir. Mesele hakim durumda bulunan bir teşebbüsün bu durumunu güçlendirecek bir devralma işlemini yapmasının yasaklanmış
olmasıdır. Hatta sözkonusu grupların hakim durumda olmadığı varsayılsa bile bu alımlar ile hakim duruma ulaşacağı kuşkusuzdur. Bu
durumda Rekabet Kurulu'nun kararı merak uyandırmaktadır.