Â
Franchise Grup Muafiyeti Tebliği'nin Avrupa Birliği UygulamalarıÂ
Â
Prof.Dr.Arif ESİN
Franchise, genel bir tanımla, sınai, fikri veya ticari mülkiyet haklarının, markaların, ticari ünvanların, işaretlerin veya
logoların, malların yeniden satışı veya hizmetlerin sunulması amacına yönelik olarak bir sistem veya know-how çerçevesinde
değerlendirilmesidir.
Franchise anlaşması bir işletmenin diğerine, bir malın kendi reçetesine göre üretilmesi veya bakımı hakkını verdiği ve o malın
nihai tüketicilere yine kendi markası altında ulaştırılmasına müsaade ettiği; satım, kira, acentalık ve eser sözleşmelerine
ilişkin hükümlerin uygulandığı karma bir anlaşmadır.[1]
Franchise anlaşmaları, bir tarafta Franchise veren ve diğer tarafta ise Franchise alan olarak adlandırılan iki teşebbüs arasında
malların tedarik ve satınalımlarına veya hizmetlerin sunulmasına ilişkin tarafların karşılıklı yükümlülüklerini
kapsamaktadır.
Franchise ile amaçlanan; mal ve hizmetlerin toptan ya da perakende veya her iki şekilde nihai kullanıcıya, ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde sunulmasıdır.
Franchise anlaşmaları, mal ve hizmetlerin dağıtım ve tedariğini geliştirmekte ve kısıtlı yatırımlar arasında yeknesak bir ağ
kurarak, özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin yeni rekabetçiler olarak pazara girmelerine olanak
sağlamaktadır. Franchise verenin deneyim ve finansal desteği sayesinde, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin rekabet
güçleri artmaktadır.
Franchise ağının homojen yapısı, Franchise veren ve Franchise alan arasında güçlü ve daimi bir işbirliği sağlayarak, ürün ve
hizmet kalitesinin devamını garanti altına almaktadır. Bununla birlikte, Franchise alanlar arasındaki rekabet, tüketiciye,
Franchise ağı içinde kendisi için en avantajlı olanı seçme fırsatı yaratmaktadır.
Ancak böylesine KOBİ'leri geliştirici ve tüketicinin yararına bir sistem olan Franchise modeline Topluluk'da nasıl gelindiğinin
üzerinde de durmak gerekmektedir.
Topluluk'ta Franchise anlaşmaları 70'lerin başında görülmeye başlandı ve çok hızlı bir şekilde de yayılmaya başladı. Avrupa
Topluluğu Rekabet Politikaları Ãœzerine Onbeşinci Rapor[2], Franchise sistemini Avrupa'da hızla yayılan bir dağıtım sistemi ve
ticari yapılanma olarak nitelemiştir.
Topluluk uygulamalarına bakıldığında, Franchise anlaşmaları önceleri Kurucu Antlaşma'nın 85 ve 86. maddeleri kapsamında mütalaa
edilirken, Adalet Divanı'na intikal eden davalar sonucuna bir grup muafiyeti ihtiyacı doğduğuna kanaat getirilmiş ve ortaya 30
Kasım 1988 tarih ve 4087/88[3] Sayılı Franchise Anlaşmaları'na İlişkin Grup Muafiyeti Komisyon Tüzüğü çıkmıştır.
Ancak, Franchise anlaşmalarına ilişkin grup muafiyeti tüzüğü çıkana kadar bu tip anlaşmalara ilişkin gerek Komisyon'un gerekse
de Adalet Divanı'nın almış olduğu kararlar bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmekteydi. Ne de olsa bu kararlara dikey
dağıtım sistemlerini düzenleyen mevcut mevzuat çerçevesinde varılmaktaydı ve ne tek elden dağıtım, ne de tek elden satın alma
anlaşmalarına ilişkin grup muafiyeti tüzükleri, Franchise gibi, bünyesinde fikri ve sınai mülkiyet hakları ve know-how'lara
ilişkin yetki devirleri içeren bir sistemi tam anlamıyla destekleyecek niteliklere sahip değillerdi.
Bu dönemlerde en çok sorulan soru ise Franchise anlaşmalarının veya bu anlaşmaların içerisindeki bazı hükümlerin Kurucu
Antlaşma'nın 85 (1) maddesi kapsamına girip girmediği; ve şayet giriyorsa bu anlaşmaların dağıtıma ilişkin diğer grup
muafiyetlerinden -özellikle de daha benzer hükümler içeren tek elden dağıtım anlaşmalarına ilişkin grup muafiyetinden-
faydalanıp faydalanamıyacağı idi.[4]
Her ne kadar Franchise veren teşebbüsler akdettikleri anlaşmaların rekabeti kısıtlamadığını veya kısıtlasalar bile mevcut bir
muaffiyetten faydalanabileceklerini iddia ettilerse de; Komisyon, o dönemde, bu iddiaları, Franchise anlaşmalarının bir çoğunun,
yapıları gereği mevcut Topluluk rekabet mevzuatına aykırı hükümler içereceğini ve bu aykırı hükümlerin de diğer grup
muafiyeti tüzükleri vasıtasıyla Kurucu Antlaşma'nın 85 (1) maddesi hükümlerinden muaf tutulamayacağı gerekçeleriyle dikkate
almamıştır.
Bununla birlikte, Komisyon'un dikkate aldığı konu ise, Franchise anlaşmalarının grup olarak Kurucu Antlaşma'nın 85 (1) maddesi
hükümlerinden muaf tutulmasına yönelik olarak bu anlaşmaların 85 (3) maddedeki şartları yerine getirip getirmediğinin
belirlenmesi idi. İşte bütün bu tartışmalara Pronuptia vakası[5] nokta koymuştur.
Komisyon'un Franchise anlaşmalarıyla ilgili grup muafiyet tüzüğünü hazırlarken yol gösterici olarak kullandığı bu içtihat,
Alman mahkemelerinin olayı mesele-i müstehire yaparak ATAD'a taşıması ile ortaya çıkmıştır.
Alman mahkemeleri önünde şikayetçi olan teşebbüs, gelinlik ve düğün aksesuarları satan Pronuptia de Paris adlı teşebbüsün
Almanya'daki temsilcisi olan Pronuptia de Paris GmbH idi. Bu teşebbüs aynı kişiye Almanya'nın üç ayrı bölgesinde Franchise
verir. Franchise alan teşebbüsün anlaşmadan doğan royalite bedellerini Franchise verene ödemekten kaçınması sonucunda ortaya
çıkan ihtilaf, Franchise konusunun ATAD'a ilk defa intikal etmesini sağlayacak prosedürün başlamasına yol açmıştır.
Royaliteleri ödemeyen Franchise alan taraf, mahkemede Franchise anlaşmasının Roma Antlaşması'nın 85 (1) maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ve bu yüzden anlaşmanın butlan olduğunu, bu nedenle de royalitelerin ödenmesi gerekmediğini ileri
sürmüştür.
Â